JEANNE
- Koray Yılmaz
- 18 May 2016
- 11 dakikada okunur

Bölüm I - Jeanne
Evet, oradaydı adamları ikna ediyordu. "Kötülüklerden kurtulun, bu savaşta onlara yer yok. Eğer benim ile onlar arasında seçim yapacaksanız şimdi tam sırası. Göklere bakıyorum işte duamı ettiğimde kararınızı vermiş olacaksınız." dedikten sonra uğultular ordunun gerilerinde yankılanıyordu.
Ve işte, Onu görebildiğim için şanslıydım. Ben Loyalty, sadakatim bu sefer bu köylü kızına idi. Krallar bu sefer anlamsızdı. Adamlarım konuşmayı kesecekti çünkü bakire kılıcını çekip duasına başlamıştı.
"Göklerin ve yerin efendisi, bu savaşta belki hepimiz öleceğiz ama... Ama şunu bilsinler senin yolundan ayrılmadık. İşte duamız, Tanrım bize güç ver ki ülkemizi kurtaralım. Ve mucizeni esirgeme, işte kılıcım senin adın için kalkacak."
Herkes donup kalmıştı, zamanı dondurmayı başarmıştı Jeanne. Ve gereken yapılacaktı, herkes ülke ve Tanrının adıyla savaşa gidecekti. Artık başka bir günah, başka bir yanılsama, bir korku, bir ölü toprağı kabul edilemezdi.
Kız gözlerini açtığında, şövalyelerim ve ben onun etrafında diz çökmüş, adamlarım da bizim etrafımızda çember oluşturmuştu. Kılıçlar çekilmişti, Tanrı bizim yanımızda olmalıydı. Biz kazanacaktık.

Bölüm II - Onu görmüş olmalıyım
Şimdiye kadar, ne yapabildilerse yapmışlardı. Ve bu sefer, geri çekilmek gibi bir düşünceleri yoktu. Onu dinlediler, onunla birlikte savaştılar. Ve onları yanıltmayan kim varsa, onu takip ettiler.
Gözyaşları sonsuz nehir olarak, gözlerinde birikmiş iken gördüm onu. O günkü çatışmadan dönüyordu. Onunla at süren şövalyeler, kamp alanına girdiğinde herkes geldikleri yöne bakacaktı. Yere adımını attığında, o güzel yüzünde artık yaşlar vardı.
Gözyaşının anlamını biliyordum, işte o anda, zırhlar içindeki bu kızın anısına, defterime bir kır çiçeği daha kurutulmak üzere ekledim. Onun gözyaşını, en ağır zırhları için yazdığım notu şöyle bitirecektim:
"O şimdiye kadar gördüğüm her şeyden farklı ve aynı zamanda aynıydı. Tüm bildiklerimi tamamlayan bir lütuf olmalıydı. Gözlerindeki yaşları sildi ve gülümsedi. Etrafında toplandılar, onu görebileceğim anlar tamamlanmıştı. Adını söylediler, tekrar ve tekrar. İşte bu çiçek, bana o anı hatırlatsın."

Bölüm III - Kule (Jeanne'ın dilinden...)
Aşılmaz görünüyordu, bir kale gibi karşımıza dikilmişti. Yüksek duvarları ile geçit boyunca hiçbir zayıf nokta vermeyen kulenin, alınması gerekiyordu.
Gecenin sona ermesi ile yürüyüşe geçecektik. Onları cesaretlendirecek konuşmayı yaptığımda, kendime soracaktım: O kuleyi alabilir miyiz, bu mümkün olabilir mi?
Kılıçlar, baltalar havaya kaldırıldı. Yapmamız gerekeni iyi biliyorduk. Ve oldu…
Kızıl bulutlar ortaya çıkmadan az önce, gün batarken geriye bakacaktım. Şövalyelerin uyarması ile kendime geldiğimde, gün ışığının yansımalarının toprağa karışmasını turuncu, sarı, kırmızı renklerde izleyecektim.

Bölüm IV - Gün Batımında
Benden önce gelenler de bu savaşları görmüştü. Çoğunda, küçük parıltılar dışında yenilmiştik. İşte sıra benden öncekilerin bıraktığı yerden bende idi.
Bin yıllık karanlığın içinde, yüz yıldır savaşan kılıcıma gidiyor elim. Ondan gücümü alıp, duamı yapıyorum.
"Bize ait olanı alacağız. Bizi bu yolda önleyemeyecekler, karanlıkların içinden çıkıp bu savaşı sona erdireceğiz."
Ve gün boyunca, kan içinde almaya çalıştığımız kule sonunda düşecekti. Ne yaptığımıza baktığımızda, ertesi güne hazır olmamız gerektiğini de bilerek, devam etmemiz gerektiğini söyleyecektim.
Yıllarca savaşacaktık, sevdiklerimizi unutmamak için hayallerini armalarımızda taşıdığımız sembollerde, zırhımıza yansıyan kırmızı, sarı, turuncu renklerin içinde arayacaktık.
Şimdi gün batımında o renkler içindeki zırhım ile beni görenler, ateşin ruhunu gördüklerini söyleyecek ve savaşacaktı... Ve savaşacaklardı, gün batımında karanlıklara meydan okuyan, etrafı sarılmış şövalyeye ulaşmak için.

Bölüm V - Savaş Atı
Mükemmel bir yaratığın nefes alışlarını izliyorum. At binicisinin sahip olduğu yaratık, seninle konuşmak istiyorum. Üstüme doğru yaklaşan bir devi durdurmak için yapabileceğim, sadece mızrağımı tüm gücümle tutmak ve şansın yardımı ile doğru bir açı ile amansız güç mücadelesini kazanmak.
Bu duruma gelmek için neler yaptık. Hangi kader oyunu beni bir mızraklı savaşçı olarak seçti? Ayaklarının üstünde güvenebileceği tek güç kendisi olan ben ile at ve binicisinin buluşması nasıl olabilirdi?
İşte geliyor, nefes alışını, o gümbürtüyü, kıyamet gürlemesini yaşamamız için son birkaç saniye. Metal ve kemik sesleri, binicinin çığlığı… Acı… Ve atın sonu… Mızrağımın metalinin, o muhteşem yaratığın göğsündeki zırhı delişi…
Savaş bittiğinde, parçalanmış mızrağımın katlettiklerine bakıyorum. Ayaktayım. Onlar için üzülecek halim yok, üstüme gelen herkesi hallettim, lanet okçuların, süvarilerin ve başka hareket edenlerin icabına baktım. Elimdeki kan sınırsız. Yüzüme ve her yerime sürdüğüm kan, benim ve onların...
Hey, sen de çok şey gördün öyle değil mi savaş atı? İşte güçlü yaratık yanı başımda beliriyor. Bir an bakışlarının onayladığını sanıyorum; atı kendim için alıyorum. Sadece biraz uzaklaşmak için. Ezip geçtiğimiz kan ve onlarca vücut ikimizin de hayatta olduğunun kanıtı. Savaştan geri kalanların gücü… İşte elimizde kalan sadece bu iken, uzaklaşalım artık savaş atı.

Bölüm VI - Witch
Nasıl konuşacağını bilemiyordu şövalye. Az sonra olacaklardan, ölesiye nefret ediyordu. Lorduna inancını çoktan kaybetmişti. Onun zorbalıklarına daha fazla katlanamayacaktı. Ve...
Ve hiçbir şey olmayacaktı: Aynen devam eden acımasızlık. Sırada biri vardı. Onunla konuşmuş biri:
-Bir gün benim için gelecekler ve hiçbir şey yapamayacaksın.
-Seni ölümüne savunurum, gerekirse Lorduma bile karşı gelirim.
-Olmaz, benim karşılaşacaklarım belli oldu, hayatta kal, öykümü anlat
-Ve böylece...
-Ve böylece ölümsüz olacak...
-Ve böylece ben de ölümsüz olacağım, senin öykünde.
-Öykümü anlat...
Koridorda meşale ışıkları, görüşme bitti. Şimdi ateş zamanı.
-Burn the witch.

Bölüm VII - Say a prayer
Ülkeni sarıp sarmalayan vebadan, ihanet ve linçten... Aklının alamayacağı süregelen bir karanlık... Kendini ayırmaya çalışman yanlış iken her şeyin toprakların, ezgi iken...
Geceleri üzgün bir kızın şarkısını dinliyorsun, ezgiler olabildiğince karanlık iken, hüzün, keder her yanı kaplamış iken söylüyor güzel sesi ile. Sesi titrediği anda, "Tekrar duyabilecek miyim? Ya yarın gece söylemezse?", diye içinden geçiriyorsun. Sonra güzel ses titreyerek devam ederken ne bir müzik var ne başka bir ses. İnsan sesinin acı ve hüznü her yanı sarıyor...
Şarkı bitti. Şimdi veba ve hainlerle mücadele için yeni bir günün olacak. Dualarını et ve cesur, başı dik ol.

Bölüm VIII - Anlatılamayan
Bulduğu hazine, duygularına açılan bir kapıydı. Öylesine uğraşmıştı ki anlayabilmek için; işte oradaydı. Kimsenin anlattığı gibi değildi. Daha önce duyduklarına benzemiyordu. Ve işte evet oradaydı hazine.
Kimse ile konuşmamalıydı, kulenin alındığı gün kimse ile tek söz konuşmamasının sebebi bu olmalıydı. Çadırına çekildiğinde, ne bir dost, ne bir ses hiçbir şey umurunda değildi. Ozanın kitabında yazıyor olabilir miydi? Hayır, bunu yazıya aktaramazsın.
Ve işte o anda hüznün anlamını anlayabilmişti. Ne yaparsan yap bu yolda yalnızdın. Ne yaparsa yapsın. Ve o anda hissettiği tam olarak bu idi. İnsanlarına yabancılaşmıştı. Sona yaklaşırken hep böyle mi olurdu diye düşündü.
Anlatamıyordu. Gözlerinde hüznün hazinesi var iken, kimseyi duyamazken çadırın dışına çıktı. Kimse ama kimse onu anlamıyordu, onlarda kendi insanlarını aradı. Artık emindi, zamanı gelmişti; bir ışık olup gökyüzüne karışmalıydı.

Bölüm IX - Bütün olan ve güzel olan
Kralların ozanları, halkın ozanları veya bir başka ozan onu anlatırken içi titremiyorsa hiç anlatmasın daha iyiydi. İşte yine akşam oluyor, yine savaştan dönüyoruz. Barış görmeyeli yüz sene geçmiş. Ama bu sefer farklı bitecek. Onun farklı bir yanı var; inancı, masum duyguları yüceltişi, sizi yer ile gök arasında yapmanız gereken son savaşa hazırlayışı.
İşte yine akşam oluyor. Yüreklerde hiç bitmeyecek denilen savaşın ağırlığı. Gözyaşı akıttığına yemin edebilirim. "Jeanne, sen olmasan umudumuzu yitirebilirdik, sen olmasan da kan dökülecekti." dediğimde yüzüme bakarken parıldayan gözyaşı daha iyi görülebiliyor. "Öyle mi düşünüyorsun Loyalty."
Şimdi gözyaşına dokunuyorum ve "Her damlası Fransa. Bütün olan ve güzel olan..."
Ben Loyalty, ordunun başına geçiyorum yarın için dökülecek kan var. Ateş ve gözyaşı var.

Bölüm X - Aradığın
Kim olduğunu unutmadan, yaşayıp görevini yapanlar... İnandığı ülkesi için tam bir kurtuluş iken, fazla ileri gidip kızdırdığı krallar var iken... İşte orada, Domrémy 'den Orléans'a uzanan yolculuk. İşte tam karşımda duruyor. Gerçekten düşmanı yenebilir mi? Elinden gelen her şeyi yapabilir mi?
"Bu dünyada olmaz. Dünya acımasız, Onu ortadan kaldıracaklardır."
"En azından adı unutulmaz."
"Evet, unutulmaz."
Askerlerin konuşması... Zaman geçiyor, yollarımız ayrılıyor.
Şimdi kazandıklarımızın değerini anlıyorum. Gün ışığı beklediğimden daha parlak, kısa barış günleri, dünyaya bakıyorum. Aradığın nedir şövalye? Tam ve kesin bir cevap mı? Şimdilik bunları verdiler, dolaşman için güzel bir gün, sapsarı tarlalar, ışık oyunları, güvendeki köyler...
Aradığın nedir şövalye? Mükemmeliyeti istiyorsun öyle değil mi? Güzel ve güzel olan, güzellik için yaratılmış olan... Nedir aradığın şövalye?
Jeanne'ın Burgonya'lıların eline düştüğünü öğrenmiş, kaskatı kalbime bir darbe daha yemiştim:
"Tüm bunlar gerekli miydi?"
Sonra uzaklardan duyulan bir kahramanlık şarkısı ile kendime geliyorum. Orleans kurtarılmıştı ya. Her şey ülke için idi ya. Ve o zaman anladım kanımız bu tarlalara karışmasaydı, ülkemiz olmazdı. Aradığım bu olabilirdi ve tam da buydu.Krallar istediklerini yapabilirdi ve biz ise gerekeni yapmıştık bile.
Bölüm XI - Sesler
Kime ait olduklarını bir kere sormuştum Ona.
"Sesler kime ait Jeanne." Birkaç saniye bekleyip, yüzünü güneşe çevirecekti. Ben ise sabırla bekledim, bu ilk konuşmamızdı. Sonra bana bakıp gülümsedi:
"Melekler konuşabilir biliyor musun?"
Hiç bir şey söylemeden, yüzümdeki en ciddi ifadeyi, gülümseyerek süsledim. Ona inanmak istiyordum.
Jeanne, eskiden beri konuştuğu melekleri, yüzüne yansıyan ışıkta taşıyordu. Ve güneş ışığı bile bir farklıydı şimdi. Onu yalnız bıraktım.

Bölüm XII - Savaştılar ve savaştılar
Savaştılar ve savaştılar, köy köy savaştılar ve sonunda... Sonunda Paris'in surlarındaydılar. Sadakat ile bağlı olanlar dışında gerisi kralın isteklerine uymuş ve Jeanne'ın etrafındaki insanlar azalmıştı. Ve kılıçlar çekildi hepsi Paris'i almak içindi.
Güçlükler ve güçlükler, kayıplar, acı çekenler... Ağlayanlar, ayakta kalanlar hepsi Paris surlarındaydı. Bir hayalin gerçeğe dönüşmesi uğruna, son bir çaba ile, hepsi Paris'in surlarında.

Bölüm XIII - Gelecekler
Umutsuzluğu kabul etmiyor, insanüstü çaba harcıyor... Paris bizim olmadan durmayacaktı, Onunla konuşmalıydım.
"Ordu denilecek bir adam sayımız kalmıyor. Herkes kralı dinliyor. Beni duyuyor musun Jeanne?"
"Gelecekler, binlercesi..."
Ve sadece susup ona gülümsedim. O da bana bakarak gülümsedi. Surlara doğru kılıcını çekip, devam etti.
"Gelecekler Loyalty, gelecekler..."
O anda muhteşem bir ışık oyunu ile, etrafında sanki bir zırh oluştu. Ona kimse zarar veremezdi. O Orleans'tan beri tanıdığım aynı Jeanne'dı. İçten, kararlı... Bir mucize...
Bölüm XIV - Müzik
Hepsi bir hayal gibiydi. Orleans'ın İngilizlerin pençesinden alınışı sırasında en önlerdeydi Jeanne. Onu surların önünde gördüğümüzde, geri gelmesi için tüm gücümüzle bağırdığımızı ama bizi dinlemediğini hatırlıyorum.
Ne olursa olsun o şehir kurtarılmalıydı. Jeanne'ın, savaşın yüz yıldır sürdüğünü bilip bilmediğinden bile emin olamıyordum. Birdenbire ne değişecekti ki.
"İşte müzik, duyamıyorsun öyle değil mi Loyalty."
"Jeanne keşke senin duyduklarını bir an duyabilseydim." derken gözlerindeki parıltıya bakıyorum.
"Önemli değil saygıdeğer şövalye, ben size anlatırım." dedikten sonra çadırına yöneliyor. Orleans'dan beri yaptığı bize anlatmak olan bu kıza hayranlık ile bakıyorum. Müziği merak ediyorum ve duyabileceğimi umut ediyorum.

Bölüm XV - Les Tourelles
Şövalyelerimi topladım, Les Tourelles’in alınması için hazırlıkları konuşuyorduk. Düşman burada kuvvetliydi ve belki de hiç beklemedikleri bir saldırı olacaktı. İtiraz edenler olmuştu ama Jeanne kesin kararın verilmesinde etkili olmuştu. Bu işi bitirmenin yolu bu geçit kapıyı almaktan geçiyordu. Şehir savunmasını riske atacak olsak da bunu yapacaktık.
Kanlı çarpışmayı anlatacaklar olacaktır. Jeanne’ın ilk saldırıda öldüğünü düşünecektim.
“Sadece yaralı ve ciddi değil, zırhı korumuş.”
“Demek hikâyesi sürüyor.”
Ertesi gün, sanki hiçbir şey olmamış gibi surlardaydı yine. Merdivenler bu sefer işe yarıyordu. Ana girişte de bir gedik açıldığında İngilizler bizi durduramayacaktı. Komutadaki şövalye William Glasdale son direnişini yaptığı güçlendirilmiş surlardan bağırıyordu:
“Beni tanımıyorsunuz. Cadı başaramayacaksın!”
Ve merdivenler son korunan yere dayandığında, artık sonun geldiğini hepimiz anlamıştık. Miğferimin başlığını kapatıp merdiveni çıktım. Glasdale ile karşılaşanlar ona yeniliyordu ve bu iş La Hire'e göreydi. Şövalyelerin kılıçları denge halinde iken Glasdale'in gözü Jeanne'a takılacaktı. Kaybettiklerini anlamıştı. Ateşten uçuruma yuvarlanmadan önce Jeanne'a lanet okuyacaktı.
“Lanet olsun sana cadı, cehennem ateşlerinde görüşürüz, Ahhhh.”
Herşey bittiğinde Jeanne ağlıyordu. Yanına gittiğimde bana şunları söyledi:” O şövalyenin son sözleri… Loyalty çok üzgünüm.”
Onu rahatlatmak için söyledim: “ Bu savaş Jeanne yüz yıldır sürüyor ve bizim için umut oldun. Karşımızdakiler kabul etmeli, Orleans Fransız toprağı.”
Gözyaşına dokundum ve kan akan şakağına gözüm takıldı: “Şimdi yaralar ile ilgilenme zamanı Jeanne.”
Kan ve ateş içinde. Kan ve ölüm içinde. Kan ve gözyaşı içinde yaşamı arayacaktık işte.
Bölüm XVI - Ve işte yine
Kısa saçlarının arasından yüzüne; şakaklarından yanağına kadar süzülen kanı temizlemek için Jeanne'ı ikna ediyorum. Güvenmesi gerektiğini biliyor. Böylesi hafif yaralar bile dikkatli bakılmazsa acı verebilir.
"Aklın nerede Jeanne?" derken usulca yaranın üstüne temiz bez bastırıyorum. "Ciddi değil Jeanne."
"Sağ ol Loyalty. Aklım yola çıkmadan öncesinde bunu düşünüp düşünmediğimde. Yani o şövalyenin sözleri. "
"Unut Jeanne sen bize Tanrı'nın verdiği en iyi şeylerdensin."
"Emin misin?"
O sırada içeri giren La Hire, Jeanne'ı ayağa kaldırıp kucaklayacaktı: "Jeanne,işte böyle, onlara gösterdik günlerini. Haha haha."
Jeanne kahkahalara devam eden bu adama katılacaktı.
"Haha Ha... Yendik Jeanne. Orleans senindir."
Bir an nefes aldığında Jeanne konuşacaktı: "Biz kazandık, biz kazand..." gözü gözlerime takılacaktı. Evet o şövalyeyi gördüğüne eminim, Glasdale. onun son anını. Birden donuklaştı La Hire anlam veremedi ama her şey açıktı yük giderek artıyordu.
Düşündüğümde haklıydım La Hire'ye de soracaktı:
"O ateşten uçuruma düşen şövalyenin dedikleri peki La Hire?"
La Hire gürleyecekti:
"O korkunç ölümü karşılarken söyledi, sonuçta düşmanız. Sen ve cadılık ha! Loyalty söylesene ona kim olduğunu."
"Sen Tanrı'nın bize verdiği en iyi insanlardan birisi, Orleans bakiresisin"
La Hire tekrar onayladı "Evet tam olarak bu."
Ve Jeanne gülümsedi. İşte tekrar geçmişteydi, gözleri donuklaştı, birkaç saniye kıpırdamadan durdu. Sonra:
"Bir işaret mi Jeanne?" dediğimde
"Paris'i almadan bitmeyecek", diyerek beni onaylayacak.
İçeri giren bir asker İngilizlerin kaçanlarını takip edip etmeyeceğimizi soruyor.
"Bırak zaten değmez, çok az sayıdalar" diyen La Hire askeri kovalıyor.
Ve işte yeniden donuklaşan gözler, meleklerle konuşuyor olmalı.
Bana dönüyor ve şunları söyleyip bir köşeye oturuyor.
"Geçmişle ilgili Loyalty, geçmişi hatırlatıyorlar. Biz hep bugünü hayal etmedik mi?"
"Evet Jeanne" dedikten sonra kapıya yöneliyorum yıkık dökük hala alevlerin olduğu bu geçitte, Orleans'ın kurtulduğunu bilmek garip duygulara sürüklüyordu beni.
O sırada askeri gönderen La Hire omzuma kolunu atıp, " Nasıl alt ettik onları Loyalty",dedikten sonra arkasına bakıp Jeanne'a bağırıyor. "Hadi Jeanne, daha çok yeneceğimiz savaş var. Kendine gel", diyor ve odayı terk ediyoruz.

Bölüm XVII - Yargıladılar ve Yargıladılar
Jeanne'ı bizim göklere çıkardığımız Jeanne'ı sapkınlıkla, cadılık ile yargıladılar. Ve o her defasında hatırlattı, "Beni doğru yargılayın. Belki de korkması gereken sizlersiniz."
Ve onlar kızdılar, onlar kararlarını çoktan vermişlerdi. Cauchon kararını çoktan vermişti.
Orada olamadığım için kendime kızıyorum. Tek başına mücadele veren ben olmalıydım belki de. Ve Jeanne ne olursa olsun Paris'i alacağız demek istiyorum sana. Sadakatim sana ve Fransa'ya.
Ve yargıladılar ve yargıladılar... Hepsi bir ağızdan onu suçlarken bir ikisi adaletsizliği söylediğinde onları uzaklaştırdılar. Ve yargıladı Cauchon, Jeanne'ı ateşe göndermek için kararlıydı.
Bölüm XVIII - İngiliz Zindanlarında
Neler olduğunu sadece söylentilerden duyuyorduk. Jeanne'ın hakkında söylenenleri artık dinlemiyordum. İşte O gece sesini duyduğuma yemin edebilirdim. Bunun tek bir açıklaması vardı, duasını duymamı istemişti.
Her yer kararmadan önce, zindanın penceresinden sızan ışık yukarı kaldırdığı yüzüne vuruyor. O güzel yüzde o anda dolan gözler:
"Tanrım senin yolundan gidiyorum. Sesleri esirgemedin, seni ateşten korktuğum için neredeyse yanıltıyordum. Ama sen yolu gösterdin. Duamı kabul et."
Dökülen yaşlar, ışığın titreşerek sona erişi. Sonuna hazırlanan birinin, gösterebileceği en büyük cesaret ve kararlılıkla tanrısına ulaşma sözleri...
Bütün bunlar olmuş olmalı, sonu beklerken ve bunu bilen herkesin içi titremiş olmalı.

Bölüm XIX - Ve ateş
Charles'ı tahta çıkartan, Orleans bakiresinin sonu, tarif edilemez acılar olacakmış. Oysa onun için böyle değildi. O başarmıştı, bir ulusu ayaklandırmış, üstüne çöken yüz yıllık karanlıkta bir umut yaratmıştı.
O gün oraya gidebilenler çektiği acılar için ona dua ettiler.
Çocuklar ona seslendiler. "Jeanne seni seviyoruz."
O gökyüzüne daha bir aitti ve oraya gitti.
Ben Loyalty size Jeanne'ın hikayesini anlatmaya çalıştım. Belki yüz yıllar sonra okuyacaksınız. Tüm içten duygularım ile...

Bölüm XX- Artık hep benimle
Kül mü? Sadece görebildiğim parlak bembeyaz bir ışık. Onun gittiğine inanmam için bir işaret. Evet Onu bağladılar zincirlerle, hiç itiraz etmedi. Hazırdı ateş için kimsenin önünde eğilmek ona göre değildi. En büyük zaferi için hazırdı.
Amansız düşmanları işte geliyor... Yanıldınız İngilizler değil, cellat değil, sonunu karşılarken son bir kez hata yapıp bize teslim olur mu diye bekleyenler. Cauchon ve diğerleri... İblisleri dans ettiren yargıçları, nasıl da memnun olduklarına bakın. Oysa birkaç dakika sonra ateşin içinden yayılacak beyaz ışıktan saklanacak yer arayacaklar. Korkunç vicdan dehlizlerinde kaybolmak için O ışıktan kaçacaklar. Kendilerini avutmanın yollarını arayacaklar.
Ve Jeanne, ilk kez adını duyduğum gibi günü aydınlatmak göreviymiş gibi, son sözlerinde bile, Tanrı'ya o kadar yakınken bile, insanlara bakışı... Cesaretini kaybetmeden sonunu karşılayacaktı. Bu son için daha çok şey söylemek isterdim. Kül mü? Sadece görebildiğim parlak bembeyaz bir ışık. Orada değildim ama hepsini hissettim.
Jeanne'ın sesleri O'na başka bir şey söylemeyecek, ama artık O'nun sesi hep benimle olacak. Belki yeterince duygulu bir kelime bulamadığımda gelecekte, O'nun adını anacağım tekrar ve tekrar: "Jeanne, Jeanne, Jeanne..." Ve bana cevap verecek: "Loyalty hep yanında olacağım, karanlıklarla savaşında, en zor zamanlarda aklında sesimi duyacaksın. Ve merak etme, sen görevini yerine getirdin."
İşte gözlerim dolduğunda, gözleri kamaştıran gün batımında bembeyaz ışığı görmemek mümkün mü? Kül mü? Onlar hepimize bıraktığı ışık ve sesler. Jeanne, hoşça kal demeden, benimle konuşacağını söylediğine göre, veda etmek yok. Ve bu küller sonsuza kadar kulaklarımızda seslerin olacak, ne zaman umutsuzluğa kapılsak sesini duyacağız. Hoş geldin Orleans bakiresi.

Bölüm XXI - Belki huzur
Yıllar ve yıllar süren savaşlar, ileride devam edecekti. Jeanne bize umut vermişti, en büyük zaferi ile gitmişti, teslim olmamıştı. Ondan bu kadar korkmaları boşuna değilmiş... Her şey geçmişte kalır, belki Onun adı da, sadece birkaç insanın aklında bir yüz belirmesine sebep olacaktı. Bir efsaneye dönüşecek, türlü hikâyeler anlatılacaktı. Onun için gitmeliydim, O köyü görmeliydim.
Domremy ismindeki köyü ziyaret eden bir şövalye, ismim Loyalty. Gün yeni doğmuştu oraya vardığımda. Her şey uyanıyordu, güneş doğarken horoz sesleri, kuşların uyanışı, dağ bülbülünün ötüşü... Nehrin sularının pırıltısı... Evet burası o köydü, Jeanne'ın hayat bulduğu. Acaba o hayatı geri getirmenin yolarını mı arıyordum?
Zırhlarımı giymemiştim böylece görüntümün, onları endişelendirmesi için bir sebep yoktu. Armalarımı taşıdığım ilk günden bu yana, hiç bu kadar kendimi tanıtmak istememiştim. Onlarla konuştum, gün boyu huzur içinde zaman geçirdik. Tarlalarda işlerini yaparken onları izledim. Ve gün batımı yaklaşırken bir genç kızın şarkısını dinledim. İçimden Ona :
"Jeanne, sen yaşıyorsun" demek istedim ve aklımda bu sefer Jeanne'ın sesini duydum; "Elbette asil şövalye, hep sesim sizinle olacak." Tek söyleyebildiğim: "Jeanne."
Ve şarkı sona erdiğinde kendime gelecektim. Şimdi bir kaval sesi ile koyunlarını toparlayan çoban çocuk, sapsarı hasat samanlarını havaya savuran birkaç köylü ve batmakta olan rengârenk güneş ve bulutlar tümü bir huzurdu. Jeanne bizden ayrılmamıştı ve bize umut olmayı sürdürecekti. O köyde geçirdiğim günü hiç unutmayacaktım ve oradan ayrıldım.

Bölüm XXII - Böyle konuşmuştuk
Bunu çok düşündüm. Sesini benden esirgemeyecekti. Belki hayalini bile görebilirdim. Bana görünmek isterse ya da gerçekten görmeye çalışırsam. Jeanne'ın üstümdeki etkisi hep böyle olacaktı, kaybettiğimizi düşündüğümüz anda en baştan başlayıp azimle mücadele etmek.
Ve O'nun kaybettiği hiçbir savaşı yok gibiydi, esir düştüğünde bile, sadece ateş ile test edildiğinde tekrar kararını verdiğinde, sonsuz zaferini kazanacaktı:
"Jeanne, Jeanne bizi yanıltmadın." diyen sesleri duyar gibiyim. O sesler giderek büyüdü ve sonsuzluğa yayıldı.
Ve işte O'nun kalbi o kadar temizdi ki sonsuza kadar, insanların kalbinde yer edecekti.
"Jeanne Paris'i almak için yeterince gücümüz yok."
"Artık bekleyemez Loyalty, yalnız değiliz."
"Kim Jeanne kim bize destek olur ki!"
"Bir gün anlayacaksın, artık geri dönemem."
Bunlar hikâyesi tamamlanan birini sözleriydi. Belki Jeanne'ın hikâyesi tamamlanmıştır, son zaferi ateşe karşı kazandığı ile... Ama ben Loyalty, ben yolculuğumu sürdürüyorum, her savaşta yanımda olacağını düşündüğüm Jeanne ile.
-Son-
Yorumlar